Hoşgeldiniz
   
 
  Yaşamın Kökleri
Güneş Cenevre’de yeni doğmaya başlamıştı. William son iki haftadır yaptığı gibi yine laboratuvarda sabahlamıştı. ATLAS projesinin başarı ile sonuçlanmasının üzerinden bir kaç yıl geçmişti sadece, ancak elde edilen veriler daha yeni anlamlandırılabilmişti. William önündeki bilgisayarda hazır duran programı başlattı. Bu test onun için çok önemliydi. Başarılı olması halinde dünya eşi benzeri görülmemiş bir şeye tanık olacaktı. Bir kaç dakika sonra laboratuvarın diğer ucundaki bilgisayarın başına gitti. Ekranda gördükleri büyüleyiciydi. “Başardım!” diye bir çığlık yükseldi CERN’in koridorlarında. “Sonunda başardım!” diye bağırıyordu William . İki yıldır üzerinde çalıştığı proje sona ermişti artık. Tamamen yalıtılmış iki farklı ortamda bulunan cihazlar arasında iletişim kurmayı başarmıştı. Ancak bunu böylesine önemli kılan ne yaptığı değil, nasıl yaptığıydı. İnsanlık tarihinin en önemli buluşlarından birini başarmıştı, iki cihaz arasında bir kurt deliği oluşturmayı. Aynı gün CERN’in müdürü, Eric Murray başarıyı görmek için gelmişti. Kendisi ATLAS projesinin başarılı olmasını sağlayan kişiydi. William’ın başarısını gördükten sonra hiç zaman kaybetmeden tüm basın yayın organlarına bunun duyurulmasını sağladı. Artık bütün insanlık kurt deliklerinin insanlar tarafından oluşturulabildiğini biliyordu. NASA bu teknolojinin varlığını öğrenince bunu kendi uzay programlarında kullanmak istedi. Bu teknoloji sayesinde çok hızlı ve rahat iletişim kurmak mümkün olacaktı. Ayrıca bu teknolojinin geliştirilmesi ve ulaşım için kullanılması bile söz konusu olabilirdi. Yeni teknolojiyi test etmek için hemen bir uzay programı başlatıldı. Prototip bir uydu yörüngeye gönderilecek ve yeni teknoloji vasıtasiyle iletişim kurulacaktı. NASA’nın projesinin başlamasının üzerinden 4 ay geçmişti ve nihayet test günü gelmişti. Test gününe William ve Eric’te davet edilmişti. Zaten uzay programının her aşamasında William büyük destekte bulunmuştu. William global düzeyde bilimin gelişmesini kendine ilke edinmişti. Bu sebeple NASA’nın yardım teklifini hiç düşünmeden kabul etmişti. Nobel ödülüne aday gösterilmiş olması da onun motivasyonunu arttırıyordu. Bugün ise yarattığı teknolojinin ilk gerçek kullanımına tanık olacaktı. Tüm NASA personeli testin başlaması için hazırdı. Antenler uygun pozisyona konumlandırıldı ve geri sayım başladı. Geri sayım bittiğinde antenler aktif edilmişti. Ancak ters giden bir şeyler vardı. Herkes hayretler içinde gelen verilere bakıyordu. NASA’nın bilgisayarlarına gigabaytlarca veri yağıyordu. Tüm personelin dili tutulmuştu adeta. Başta uyduda bir arıza olduğunu düşündüler. Doğrulamak için sinyalin kaynağını incelediler. Gördükleri karşısında dehşete düşmüşlerdi. Sinyaller uydudan gelmiyordu, Andromeda galaksisinden geliyordu. NASA uzaydan gelen sinyallerin incelenmesi için SETI ile ortak bir çalışma başlattı. Sinyal uzmanları ve kriptografi uzmanları ile gece gündüz sinyaller anlamlandırılmaya çalışılıyordu. CERN’deki bazı uzmanlarda destek olarak gönderilmişti. Üç hafta sonra sinyaller anlamlandırılabilmişti. Gönderilen her sinyal içerisinde video, ses ve yazı barındırıyordu. Gelen sinyaller yüzlerce farklı konudan bahsediyordu ama temelde tek bir şeyden bahsediyordu. İnsanlığa kendilerini anlatıyorlardı. Gelen sinyallerin çözülüp anlamlandırılmasından sonra insanlar onlara kendileri ile ilgili sinyaller göndermeye başladı. Tolon’lar çok farklı bir ırktı. Teknolojileri çok gelişmişti. İnsanlara göre daha uzun ve daha irilerdi. Vücutlarındaki tüy oranı insanlara göre daha fazlaydı. Gezegenlerinin soğuk olmasının bunun üzerinde büyük etkisi vardı. Gezegenleri tek merkezden yönetiliyordu. İki ırk birbiri ile yoğun bir bilgi alışverişi yapmaya başlamıştı. Birbirleri hakkında çok şey öğrenmişlerdi. İki ırkın karşılıklı iletişimi yaklaşık 6 ay sürdü. Bu süre zarfında insanlar ile Tolonlar birbirlerini çok iyi tanıma şansı yakalamışlardı, aynı zamanda teknoloji alışverişi yapmışlardı. İnsanlık teknoloji konusunda son 50 yılda katettiği mesafeyi bir kaç ay içerisinde katetmişti. Böylesine hızlı bir gelişim insanlık tarihinin hiç bir döneminde yaşanmamıştı. Bu teknolojik gelişmelerden William’da büyük fayda sağlamıştı. Ekibi ile birlikte yeni bir başarıya imza atmıştı. Kurt delikleri ile yolculuk artık mümkündü. Bu teknoloji ışınlanmanın temelini oluşturacaktı. Bir gün Tolonlardan gelen sinyaller kesildi. Neredeyse her saat sinyal gönderen Tolonlardan saatlerce hiç bir sinyal alınamamıştı. Son sinyalin alınmasından 16 saat sonra son bir sinyal geldi. Çok kısa bir sinyaldi bu, ve o güne dek alınmış en acı sinyaldi. “Saldırıya uğradık, Lütfen yardım edin!”. William ve ekibinin bulduğu KDU(Kurt Deliği Ulaşım) teknolojisinin denenmesi için NASA tarafından prototip bir tasarım yapılmıştı. Tolonlar ile gerçekleşen son gelişme bu prototipin test edilmeden kullanılmasına sebep oldu. Mürettebat için gönüllü astronot ve askerler seçildi. Amaç gemiyi Tolon gezegenine göndermek ve inceleme yapmaktı. Mekiğin adına “Support-1” konuldu. Tolonlar insanlığın gelişimi için çok yardımda bulunmuştu. Böyle bir dostu zor gününde yalnız bırakmak insanlık için büyük bir ayıp olurdu. 1 hafta sonra mekiğin kalkışı için gereken tüm hazırlıklar tamamlanmıştı. Sabah saat 07:00’de mekik fırlatıldı. Artık Support-1’den gelecek ilk raporu beklemek kalmıştı. Üç gün sonra Support-1’den ilk rapor geldi. Rapor tüyler ürperticiydi. Raporda gezegenin bulunması gereken yörüngede olmadığı ve bir bölümünün kratere dönüşmüş olduğu yazıyordu. Atmosferin simsiyah bulutlarla kaplandığı ve üzerinde herhangi bir yaşam belirtisinin bulunmadığı belirtilmişti. Gezegenin iki uydusu Xoon ve Mirena ortalıkta yoktu. Raporların yanında gönderilen fotoğraflar, korkunç gerçeğin boyutlarını daha net anlatıyordu. Support-1’deki mürettebata biraz daha inceleme yapıp geri dönmeleri söylenildi. İnsanlığın dünya dışı canlılar ile yaptığı ilk dostluk hikayesi çok acı bir şekilde son bulmuştu. Aylar sonra William ve ekibi çalışmalarında yeni bir başarıya imza atmıştı. Daha önceden bulduğu KDİ(Kurt Deliği İletişim) teknolojisini geliştirmeyi başarmışlardı. Artık çok daha uzak mesafeler ile çok daha büyük çapta veri iletmek mümkündü. Yine NASA ile ortak bir çalışma başlatıldı. İnsanlığın ulaştığı teknoloji ile bir uydu yaratmak ve yörüngeye göndermek sadece 1 hafta sürüyordu. Yeni teknoloji test edilmeye hazırdı artık. Bir perşembe akşamı uydu yörüngeye gönderildi. Bu teknoloji insanlığın gelebileceği son nokta olarak görülüyordu. Bundan daha hızlı bir iletişimin fizik kuralları sebebiyle mümkün olmadığı düşünülüyordu. Herkes yine heyecanlanmıştı. Başka bir dünya dışı temas söz konusu olabilirmiydi. Geri sayım bittiğinde antenler sinyal almaya başladı. Bir kaç dakika içinde NASA’daki bilgisayar sistemleri çökmenin eşiğine gelmişti. O kadar yoğun bir veri akışı vardı ki NASA’nın sunucuları yetersiz bellek hatası vermeye başlamıştı. Sinyal gönderen programda bir döngü oluştuğunu düşündüler. Ancak sinyalin kaynağını incelediklerinde çok daha farklı bir gerçekle karşılaştılar. Sinyaller kimsenin tahmin edemeyeceği bir yerden geliyordu, Ay’dan. NASA daha detaylı bir inceleme yapınca sinyallerin ilginç bir şekilde ayın merkezinden geldiğini farketti. Ayı incelemek için bir ekip oluşturuldu. Ekibin görevi ayın yüzeyini sonda ile delmek ve ayın merkezine ulaşmaktı. 2 hafta sonra asker ve mühendislerden oluşan bir mürettebat aya gönderildi. Çalışmaların 2. gününde sondaj kapsülü sert bir yüzeye çarpmıştı. Mürettebat incelediğinde bunun metal bir yüzey olduğunu farketti. Çok güçlü bir lazer yardımı ile bu metal yüzey kesildi. Metal yüzeyin altında uzun koridorlar vardı. Bu koridorlarda üzerinde aynı garip sembol olan yüzlerce kapı vardı. Mürettebat bu kapıları açmayı başaramamıştı. Sonunda çok büyük bir kapıya ulaştılar. Bu kapıdan geçtiklerinde gördükleri ise olağanüstüydü. Neredeyse futbol sahası büyüklüğünde bir odaya varmışlardı. Odada binlerce ekran vardı. Her bir ekranda dünyanın farklı bir bölgesinin yüksek çözünürlükte fotoğrafları vardı. Aynı zamanda ses kayıtları ve video görüntüleri de mevcuttu. O an mürettebat bir gerçeği farketmişti. Birileri dünyayı gözetliyordu. Ayın kraterlerinde binlerce kamera vardı ve bunlar sürekli çekim yapıyordu. Bu aynı zamanda bambaşka bir gerçeği gözler önüne sermişti. Ay sadece dünyanın uydusu değildi, aynı zamanda bir casus uyduydu. Görevli subay gördüklerini merkeze bildirmek üzere telsizi eline aldı, ancak sırtında hissettiği acı ile yere yığıldı. Kendi mürettebatından iki asker ona ihanet etmişti. Subay yediği kurşunun etkisi ile oracıkta can vermişti. Hainler ve mürettebat arasında çatışma başlamıştı. Açılan ateş sonucunda sadece iki asker hayatta kalmayı başarmıştı. Askerler hemen siper alıp saldırı için uygun anı kollamaya başladılar. Saldırganlardan biri diğerine sürekli “Aktive et şu patlayıcıyı!” diye bağırıyordu. Saldırganlardan biri hızla yerinden fırladı. Ekranların önünde bulunan büyük bir panele doğru koştu. Elinde kart gibi bir şey vardı. Tam kartı panele yerleştirecekken yediği kurşun ile yere yığıldı. Diğer saldırgan olan biteni izlerken yanına sessizce yaklaşan askeri farketmemişti. Saldırgan kafasına aldığı kurşun darbesiyle orada can verdi. İki asker durumu merkeze rapor etti ve destek ekip için beklemeye başladı. Destek ekip aya ulaştığında korkunç bir gerçekle karşılaştı. Koridorlar boyunca bulunan odaların herbirinde hidrojen bombası vardı. Ay içerisinde yüzlerce hidrojen bombası barındırıyordu. Eğer patlasaydı bu dünyanın sonunu getirecekti. Ayda gerçekleşen incelemeler esnasında SETI ayın sinyal gönderdiği hedefi tespit etmişti. Bu hedef 52 milyon ışık yılı ötedeydi. Aydan oraya sürekli bir veri akışı vardı, ancak geri hiçbir sinyal gelmiyordu. Haftalarca süren çalışma sonunda aydan gelen sinyaller, aydan toplanan veriler referans alınarak anlamlandırılabilmişti. Aynı kodlama sistemi ile bu uzak galaksiye bir sinyal gönderildi. Sinyal gönderildikten 10 saniye sonra aydaki bütün veri akışı durdu. Bu fırtına öncesi sessizliğe benziyordu adeta. Cuma gecesiydi ve William yine laboratuvarında çalışıyordu. İçinde anlam veremediği bir sıkıntı vardı. Makineden bir kahve aldı ve bahçeye çıktı. Bahçedeki banklardan birine oturup gökyüzünü seyretmeye başladı. Yıldızlara bakmak ona huzur veriyordu. Birden gökyüzünde devasa bir ışık belirdi. William elindeki bardağı yere düşürdü. Ağzı açık bir şekilde olan biteni izliyordu. Birden bunun kendi yaptığı bir şeye benzediğini farketti. Bu bir kurt deliğiydi, ancak daha önce böyle büyüğünü hiç görmemişti. Neredeyse ay büyüklüğünde bir kurt deliği uzay boşluğunda birden belirivermişti. Tüm dünya kırmızı alarma geçmişti. Şehir büyüklüğünde uzay gemileri kurt deliğinden çıkıp doğruca dünyaya yöneliyordu. Gemiler atmosfere girmeden dünyaya bombalar yağdırmaya başladı. Böylesine bir yıkım daha önce hiç görülmemişti. Dünya bilinmeyen bir düşman tarafından saldırıya uğramıştı ve dünya üzerindeki hiç bir silah karşı koymaya yetmiyordu. İnsanoğlu varlığının hiçbir döneminde bu kadar çaresiz kalmamıştı. Teknoloji konusunda gelişmiş olduğunu düşünen insanoğlu, aslında ne kadar geri olduğunu çok acı bir biçimde tecrübe ediyordu. Yıkım kaçınılmazdı. William gördükleri karşısında hayrete düşmüştü. Patlamaları ve yıkımı gördükçe gözlerinden yaşlar süzüldü. İnsanlık bir gecede yok olmak üzereydi. Birden bahçedeki heykelin hareket ettiğini gördü. Heykelin durduğu yerin altında bir tür mekik belirdi. Binanın kapısından Eric Murray ve iki asistanının çıktığını gördü. Üçü William’a aldırmadan araca doğru yürüyorlardı. William yanlarına koştu “Eric burada neler oluyor?” diye sordu. “Olması gereken ...” diye cevap verdi Eric. O an William Eric’in bir şeyler bildiğini anlamıştı. Böyle bir saldırı esnasında hiç kimse bu kadar kayıtsız kalamazdı. Birden Eric’in üzerine atıldı, ancak iki asistanı daha ona ulaşamadan William’ı etkisiz hale getirmişti. Eric William’a döndü. O an ağzından dökülen sözcükler, William’ın hayatı boyunca duyduğu en korkunç gerçeği anlatıyordu. Eric: - Bak William seni severim. Bu yüzden ne olduğunu anlatacağım. Irkımız hayal edebileceğinden çok daha gelişmiş bir ırk. Bunu sana kelimelerle anlatabileceğimi sanmıyorum. Milyonlarca yıldır genetik araştırmalar yapıyoruz. En mükemmel genetik organizmayı yaratmak için milyarlarca farklı tür ürettik. Her türü farklı bir güneş sistemine gönderdik. Onları gözetlemek içinde yörüngelerine uydular koyduk, tıpkı ay gibi. Ayrıca halkın arasına ajanlar gönderdik. Bu sayede hem sizi gelişmeniz için destekliyor, hemde sosyal hayatınız ve toplumsal yapınız hakkında bilgi topluyorduk. Gerçekten çok iyi gelişim gösterdiniz. En iyisi sizsiniz diyemem tabi. Bir kaç bin yılda gelişmeyi başaran türlerde gördük. Ama olaylara yaklaşımınız, hayatta kalmak için verdiğiniz büyük çaba, bunlar bizim çok önemli veriler elde etmemizi sağladı. Sizin sayenizde mükemmel ırka biraz daha yaklaştık. Dünyaya 100 insan denek gönderildi. Ancak sadece iki tanesi hayatta kalmayı başardı. Biz onlara Denek-18 ve Denek-63 dedik. Siz ise Adem ile Havva dediniz. Siz gelişiminizi tamamladınız ve bizi buldunuz, evrendeki en gelişmiş ırkı. Siz bir deneysiniz ve deney sona erdi. Artık dosyanın kapatılması gerek. Normalde bu işi uydulara yerleştirdiğimiz patlayıcılarla yapıyoruz. Tolonları hatırlarsın. Ama siz ayda bulunan patlayıcıları etkisiz hale getirdiniz. Bizde mecburen böyle bir yönteme başvurduk. Bizi yaratanların düştüğü hataya düşmemek için dosyanın kapanması gerek. William son cümleyi duyunca dona kaldı. Elleri ve ayakları titriyordu. Ayakta durmakta güçlük çekiyordu. Ağzından zar zor şu soru çıktı “Sizi yaratanlar mı?”. Eric: - Bu iş milyarlarca yıldır böyle devam ediyor. İlk hangi ırkın varolduğu kimse tarafından bilinmiyor. Bizi yaratanlar biz onları öğrenince bizi durdurmadılar ve iletişime devam ettiler. Biz çok geliştik ve yaptıkları şeyi farkettik. Evrendeki en büyük deneyi yönetebilmek için onları yok ettik. Farkındasındır dünyanın kurtulma şansı yok. Ama sana bir iyilik yapacağım. Bu aracın bulunduğu yerde kalırsan ölmezsin. Kurtarma mekiklerinin yerleri bilindiği için o noktaya ateş açmazlar. Sen insan ırkı içinde tanıdığım yaşamayı hakeden tek insansın. Eğer şansın varsa hayatta kalırsın. Kim bilir belki senin dışında hayatta kalmayı başaran başkaları da vardır. William duyduklarının şokuyla ne konuşabiliyordu nede kımıldayabiliyordu. Eric sözlerini bitirdikten sonra arkasına dönüp mekiğe doğru yürümeye başladı. William’ın gözleri kararmadan önce hissettiği son şey ensesindeki acıydı. William gözlerini açtığında sersem haldeydi. Ensesinde korkunç bir acı vardı. Mekiğin bulunduğu platformun üzerindeydi. Kafasını kaldırdı ve gökyüzüne baktı. Heryerde simsiyah bulutlar vardı. Kendini biraz zorladı ve ayağa kalktı. İşte o an cehennemi gördüğünü düşündü. Her şey yerle bir olmuştu. Yanan bina kalıntılarından çıkan dumanlar her yeri kaplamıştı. Hiçbir yaşam belirtisi yoktu. Ölüm sessizliği kaplamıştı her yeri. Bir kaç derin nefes aldı ve kendini toparladı. Sahip olduğu her şeyi kaybetmişti. Artık tek bir hedefi vardı. Hayatta kalan birileri hala var ise onları bulmak ve yeni bir medeniyet kurmak. Ancak o ana kadar kafasında tek bir düşünce olacaktı “Ben evrendeki en yalnız adamım”...
 
Bugün 33 ziyaretçi (64 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol