|
|
|
 |
Yenilenmiş Sitemize Hoşgeldiniz |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
|
 |
Çömez bir astronot olarak şuan hiç uzaya gidesim yok. Çünkü çok yoruldum. Ama baş kumandanım gelip "Youcrest hadi hemen uzaya gidiyorsun. Eğer gitmezsen maaşın kesilecek" dediği andan itibaren koşa koşa uzay gemisine bindim.. Yani uzay gemisinden kastım roket idi. Binince hemen sayıları duydum. "1,2,3,4,5,6,7,8,9,10" Aslında tersine yani geri sayım yapılıyordu ama ben böyle ileri doğru sayıyordum .) Roketten ateşler çıktı ve havalandık. İlk uzay seferime çıkmıştım ve Ben çömez olduğum için uzay boşluğunda yürüyemeyecektim. Ne içim gitti ama. O profesyonel astronotların uzaya kendilerini salışı var ya böyle kıskandırır gibi eğlenmeleri Beni sinir ediyordu.. Bu zaten daha eğitim seferi idi. Profesyonel astronotlar "Hareketlerimizi taklit edin" diyorlardı. Biz onlar ne yapıyorsa yapıyorduk. Şimdi artık hazır gibiydik ama onlar "Ne olursa olsun Siz bu çömezliğiniz ile uzaya giremezsiniz diyorlardı.. Buna acayip sinirleniyordum ve onların yüzüne yumruğumu yapıştırmak istiyordum ama General Yüzbaşı olduğundan böyle bir şey yaparsam işten atılırdım. Roket aşağı inip üsse geri döndüğünde 1 saat geçmişti çabucak. Geçebilirdi çünkü Biz uzayda zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorduk.. Astronot giysilerimi çıkardıktan sonra üşümeye başladım. Denizden çıkmışım da rüzgar esmiş ve üşümüş gibi hissettim. Üste çalışmalar çok yoğundu. Herkes roketin motorunun beygir gücünü arttırmak için çalışıyor ve çok yoruluyordu.. Ben de onların halini çok iyi anlıyordum. Yorulmak nedir çok iyi bilirdim. Ben üste aylak aylak gezinirken ayağım boşluğa geldi ve yere düştüm. Ama aslında düşmedim aşağıda bir hava roketi varmış. O Beni havalandırdı.. Sorun felan kalmamıştı. Birkaç dakika sonra bir haber geldi. 1 saat sonra felan bir sefere daha çıkılacakmış. Ama bu sefer çömezler de uzaya inecekmiş. Bu gerçekten Beni sevindiren bir haberdi.. Acaba boşlukta yürümek nasıl bir şey olabilirdi? Çok merak ediyordum. O yüzden küçüklüğümden beri hep astronot olmak istiyordum. Kumandan "Youcrest" dedi ve Ben anında yanında bittim. Bana roketin içini bir güzel temizlememi söyledi. Ben de tabi karşı gelemezdim ve hemen kabul etmek zorunda kaldım.. Roketi ayıla bayıla 20 dakikada temizledim. Yine yorgun ve bitap düşmüştüm. Ama uzaya çıkıp kendini boşluğa bırakmak rahat bir yatak üzerinde olmak gibi harika bir şeydi. Bu yüzden yorgunluğumu kontrol etmeye çalışıyordum. Ama bu zihindeki gibi değildi. Zaten zihin olsa anında kontrol edilir. Ufak bir meditasyon ve çok ince bir odak bunlar için yeterdi.. Kendimde "Yorgun değilsin, uzaya çıkacaksın, iyi ol, hadi kendini hazırla" diye bir algı oluşturuyordum ve ayrıca kendime de kızıyordum. "Haydi kalkın bakalım, uzaya çıkma vakti geldi" diye bir ses duyuldu. "Yehu!" diye bağırdım. Çok heyecanlanmıştım. Boşlukta yürüyecektim yok artık.. Yaşasın be çocukluk hayalim gerçekleşmişti. Bu sayede bu yaptıklarımın hepsini arkadaşlarıma anlatabileceğim ve hepsi çok kıskanacaklar. "Sen olmazsın, Sen edemezsin" dediler ama sonunda günlerini göreceklerdi. Yanında telefon getirmek yasaktı ama Ben alacağım ve uzayda olduğumun fotoğrafını çekeceğim.. Ben bunları düşünüp dalmış giderken kumandan Beni çağırdı ve yanına gittim. Heyecanla rokete bindik ve uzaya çıkmaya başladık. Mesafe yükseldikçe ayaklarım yerden kesildi ve vücudum hafifledi. Havalarda uçmaya başladım.. Bazı arkadaşlarım suyu dökerek kamışla içmeye başladılar. Derken kumandan o gür sesiyle Bizi bir araya topladı. "Evet çömezler. Size öğrettiğimiz tüm teknikleri kullanın ve öğrendiklerinizi kullanmaktan asla ve asla çekinmeyin" dedi ve Biz de hazırlanmaya başladık.. Herkes beşer beşer sıralar haline geldi. Ve yavaş yavaş sırtından bağlı kablolarıyla kendilerini emniyetli bir şekilde uzay boşluğuna bıraktılar. Ben sıraların en sonunda tırsak bir şekilde bekliyordum çünkü az da olsa bir yükseklik korkum vardı.. Herkes teker teker önümden atladı. Sıra Bana geldiğinde bocaladım. Kumandan "Hadi, hadi Youcrest" dedi. Ben çok zorlandım ama kendimi attım. Sahiden bir şey olmuyordu. Beni aşağıya çeken bir şey yoktu. Telefonumu çıkardım ve kamera moduna getirdim tam çekecektim ki.. Hele de tam tuşa basacaktım ki. Telefon elimden uçtu gitti. Kumandan da elimdeki telefonu görmüştü. Acaba ifadem alınacak iken neler olacak diye düşündüm. Kumandan elimdeki telefonu görüp öyle sinirlendi ki kaşlarını çatıp Beni güç bir şekilde çekti.. "Youcrest Sen ne yaptığını sanıyorsun? Bu yaptığının bedelinin kaç dolar olduğunu biliyor musun?" dedi. Ben de "Bu yaptığımın bedelini öğrenebilir miyim izin verirseniz kumandanım?" dedim. Dediği rakam içler acısı idi "47000 dolar" dedi. "Oha!" dercesine gözlerimi ve ağzımı açtım.. "Ama eğer bu bedeli ödememeyi kabul edip motordaki gaz tankında olan ufak sorunu halledebilirsin ve Biz de Seni affedebiliriz" dedi. Bu hayatımın fırsatıydı ama Ben de bir gram motor tamir etmesini bilmiyorum. Başka çare yoktu parayı ödeyecektik.. Ben ne kadar bilmesem de "Kumandanım Beni hemen o motora götürebilirsiniz. Ben bu olayı halledeceğim" dedim. Kumandan gayet ciddi ve medeni bir şekilde suratıma dahi bakmadan "Götürün" dedi ve Beni motor odasına doğru götürmeye başladılar.. Sanki Ben tutsağım da Beni zindana kapatıyorlar. Dirseklerimi acıtıyorlardı. Sıktıkça daha da acıyordu. "Lütfen, lütfen biraz daha az sıkı tutabilir misiniz? Kolum acımaya başladı" dedim. Benim kibarca konuşmam onları etkilemiş olmalı ki kolumu sıkmayı bıraktılar. Lafımı dinletebilmiştim.. Motor odasına gelmiştim ve üstümdeki şeyleri çıkarmıştım. Bu astronot kıyafetleri Benim içimi bayıyordu çok sıcaktı. Nefes alabilmeye başladım ama motorun üfleyen havası aldığım koku Beni bayıltmaya bile yeterdi. Motor ile ilgili hiçbir şey bilmiyordum. Orada sadece öylesine oturdum.. Zaten kumandanın Beni buraya yollamasının sebebi Beni birkaç dakika gözünün görmemesini istemesi idi diye düşündüm. Uzay sandığımdan daha harikaydı. Yıldızlar parıl parıl parlıyordu. Güneş ışıldıyor ama sandığımızdan daha korkunçtu.. Yeryüzünden göründüğü kadar şirin, muhteşem ve harika değil. Daha doğrusu korkunç ve büyük bir lav topuna benziyordu. Bir de Ben astronot kıyafetlerini çok seviyorum böyle gizemli felan. Tam böyle üstat gibi hissediyorsun kendini.. Ben böyle düşünmüş kendi kendime konuşurken Kumandanın yardımcısı Onbaşı geldi ve "Hadi işini çabuk bitir Youcrest" dedi ve "Kumandan işin bitince Seni yanına bekliyor" dedi. Ben de "Oh!" dedim. Bence Kumandan Bana "Hallettin mi?" sorusunu sormayacak diye düşündüm.. Ve en azından biraz olsun rahatladım. Rahatlamadım desem yalan olurdu zaten. Motorda hiç bir sorun yoktu ki. Zaten başından beri anlamıştım Kumandanın gözünün Beni görmemek istediğini.. İşim bitmiş gibi yapıp Kumandanın yanına görevli ile birlikte yöneldim. Kumandan ciddi bir şekilde havalarda uçuşarak konuşmaya başladık. "Buyrun Kumandanım Beni emretmişsiniz" dedim biraz da korku ile. "Evet Youcrest Seni motoru tamir etmek için gönderdim halbuki hiçbir şey bilmediğini Sen de Ben de çok iyi biliyoruz değil mi?" dedi. Ben de "Tabi ki de Kumandanım Sen de Ben de çok iyi biliyoruz" dedim dehşet içinde.. Senin ödeyeceğin 47000 dolar ama aslında öyle bir ceza yok biz radyasyon beyine zarar verdiğinden uzaya telefon getirmeyi yasaklıyoruz" dedi. "Sana telefon getirdiğinden sinirlendim ve Seni gözüm görmesin diye motorun tamirine gönderdim" ve böyle ekledi. Ben de tahmin etmiştim zaten. "Şimdi bu hafta uzaya çıkman yasak mesai yapman gerek" dedi. Benim üzerimde uzay kıyafetleri vardı.. "Üzgünüm Kumandanım ama bu Benim hayalim" dedim ve kendimi boşluğa attım. Kumandan kabloyu evire çevire çekmeye çalıştı. Sonra kablo koptu ve Ben istem dışı olarak Güneşe doğru yöneldim. Hayat kaynağımızın Beni öldüreceği nereden aklıma gelebilirdi ki? Güneşe doğru yönelirken gözlerimi kapattım ve tanrıya dua ettim. Birkaç dakika sonra korkumu yendim ve ayağa kalktım.. Nerdeydim? Tahmin edeyeceğim bir yerlere gelmiştim. Etraf da çok soğuktu.. Etrafımda tuhaf insanlar vardı. Onlara merak ettiğim soruları ardı ardına sıraladım. "Biz şu an hangi gezegendeyiz?" Daha doğrusu hepsine değil de sadece Bilgeye. "Uranüsteyiz uzaylılar için en iyi yaşanılacak alan Uranüstür" dedi. "Peki Siz hava olmadan nasıl yaşıyorsunuz?" dedim. "Biz hava almayız ki biz Uranüste olan buzların içindeki atomların çok az bir parçasını alarak nefesmiş gibi yaşarız" dedi. "Azıcık bir parça bile Bize bir asırlık nefes çıkarır" diye de ekledi.. Vay canına yaptıkları harika idi ama Ben burada nasıl yaşayabilirdim ve onları koruyabilirdim bilemedim. Ne de olsa tüpümdeki hava eninde sonunda bitecekti. "Peki Siz uzaylılar nasıl çoğalırsınız, nasıl yeni uzaylılar oluşturursunuz?" dedim. Ondan da monoton bir cevap aldım. "Normal insanlar gibi çiftleşerek" dedi. Zaten tahmin etmiştim ama bunlar garip yaratıklardı ve başka birşey çıkma ihtimali de vardı.. "Uranüs Güneşe çok uzak olduğundan soğuk bir gezegen. Bu yüzden buraya alışman için Sana birkaç şey yaptıracağız. Buna hazır mısın?" dedi. Ben de "Evet hazırım" dedim. Derken birden üzerimizden bir roket atıldı. Roketi Bizim üsten atmışlardı. Tüm uzaylılar biranda bayılmıştı. Kalkacağa benzemiyorlardı. Ben hemen dünyaya ulaşmalıydım.. Ben uzayda savrula savrula bizim rokete ulaştım ve roketle dünyaya indim. Hemen gizlice üsse girip malzemeler aldım ve bir daha olacak uzay seferini beklemeye başladım. Gizlice 1 saat bekleyince canım sıkılmış ve kanım çekilmişti. Sonra tekrardan rokete gizlice bindim ve uzaya çıkmaya başladık. Tam o sırada bir öğrenci Beni gördü ve "Bakın bu Youcrest" dedi ve "Yakalayın!" diye bağırdı. Ben kaçtım, kaçtım, kaçtım ve uzaya ulaştığımızda hemen kendimi boşluğa bıraktım.. Uzayda kendi kendime kablosuz yürümeyi biliyordum çünkü çok üstat birinden eğitim almıştım. Hiçbiri arkamdan gelmedi çünkü kabloları yetişmedi. Kopma noktasına geldi. Onlar da korkudan geri kaçtılar. Ben de hemen hızlı hızlı Uranüse geldim. Malzemeleri aldım ve Bilge'yi iyileştirmeye çalıştım. Ama bir uzaylı nasıl iyileştirilirdi ki? Ama ilk yardımı da büyük üstadımdan öğrenmiştim.. Denedim denedim iyileşmedi bu tatlı canlılar ölecek , bununla beraber Ben de kahrolacaktım. Ben bunları düşünüp tedavi etmeye çalışırken aynı zamanda ağlıyordum. Son bir dokunuşu yaptıktan sonra Bilge uzaylı uzanarak yükselmeye başladı. Bilmediğim bir yerden bir sarı ışık geliyordu ve Bilge bu sarı ışığın içinde dönmeye başladı ve aynı zamanda tüm yaraları da iyileşiyordu.. Serseri Kumandan bu uzaylıların ne günahı var ki Sen onları bulup müzeye kapatmak istiyorsun? Aynı zamanda öldürmek de istiyorsun. Bilge iyileşti ve yavaş yavaş Uranüsün zeminine inmeye başladı. Ve usulca tek ayağı üzerinde yere indi tıpkı bir balerin gibiydi. "Bilge, Bilge Ben Sizi iyileştirdim lütfen Siz de bu uzaylı topluluğu iyileştirin" dedim. Bilge başı ile onayladı. Başının sağ ve sol tarafını tuttu ve zihninde bir şeyler düşünmeye başladı.. Tüm uzaylılar Bilge gibi düzeldi ve yere inmeye başladılar. Tüm sorunlar hallolmuştu. Ama tek bir sorun vardı. Benim tüpümdeki hava bitiyordu. Bilge herkesi iyileştirmişti ama Benim tüpümdeki hava bitiyordu. Bilge'ye Beni de iyileştirmesini söyledim ama 100 tane uzaylıyı iyileştirdiği için 1 kere rönesans olması gerekiyormuş. Bilge vıdı vıdı vidividi bir şeyler konuştu ama Ben hiç bir şey anlamamıştım. Anlamakta istemiyordum zaten.. Çünkü ölmek üzereydim. Bilge öyle bir şey söyledi ki uzaylılar dünyaya doğru yöneldiler. Ben Bilge ile dokunaklı bir konuşmaya daldım. Bilgeye "Eğer ölürsem bana yaptıkların için çok teşekkürler" dedim. Bilge'den de tam istediğim gibi bir cevap aldım. "Asıl biz sana teşekkür ederiz, bizi korudun kolladın iyileştirdin. Sana çok minnettarız bekle, bizim birlik sana tüp almaya gitti ayrıca da yedek tüp de alacaklar" dedi.. "Peki" dedim zorla konuşarak " Bekliyorum" diye de ekledim. Birkaç dakika sonra uzaylılar geldi ve tüpümü taktım. Takarken son nefesimi veriyordum resmen Sonra kötü bir haber aldım Bilge'den. Bir uzaylı insanlara yakalanmıştı. "Hayır" "Olamaz" "Onu asla alamayacağız" laflarını çok duydum o esnada. Bilge bunların hepsini bana söylemişti. Ben ne söyleyeceğimi düşündüm ve nasıl yatıştırabileceğim aklıma geldi. "Durun durun millet" dedim ama uzaylıların beni anlamadığını unutmuştum. Bilge bunu bana hatırlatmıştı. "Youcrest onlar seni anlamaz" dedi. "Aa doğru" dedim ve söyleyeceklerimi bilgeye anlattım. Zaten ne diyeceğimi o da ben de çok iyi biliyorduk. "Durun millet! Bunu ben halledeceğim harika bir tanıdığım var" dedim. Bilge bunu anlattıktan sonra uzaylılar biraz olsun yatışabildi. Neden mi çünkü bana çok güveniyorlardı. Çünkü ben onları hayat döndürmüştüm. Bir süre oksijenimin tam gelmesini bekledim. Çünkü bu oksijen ile gidersem nefesim kesilebilir. Ve anında kaskatı kesilip orada göz açıp kapayıncaya kadar ölebilirdim. Bilge de bunu biliyordu bu yüzden benim kalkıp gitmeme izin vermedi. Birkaç dakika sonra oksijenim yerine geldiğinde kalktım ve süzüle süzüle dünyaya yöneldim. Gittiğim yeri çok iyi biliyordum. Büyük üstada gidiyordum. Ondan uzaylıyı kurtarmasını isteyecektim. O kahin gibi birşeydi. Tam kalkmış dünyaya doğru yönelirken aklıma birşey geldi. E ben roket olmadan nasıl gidebilirdim? Yere inerken kıyafetim sürter, anar ve erirdim. İşte aklıma bu geldikten sonra hemen ger çekildim. Uranüs'e hızlı bir atlayış yaptım. Bilge "Ne oldu Youcrest?" dedi. Ben "Bu kıyafetler ile yalın bir şekilde dünya'ya inemem üsten roketin gelmesini bekleyeceğim dedim. Bilge de bana kafasını salladı. Sonra ona "Nasıl yakalanmış? Anlattılar mı sana?" dedim. Oda 'Evet' anlamında kafasını salladı. Sonra "Bana anlatabilir misin?" dedim. "Tabi" dedi ve Uranüs'te uça uça bana anlatmaya başladı. Gerçi sırf ben uçuyordum o yerde idi. "Senin tüpündeki hava sona ermek üzereyken onlar sizin üsten gelen roketlerden birine atlamışlar ve yeryüzüne inmişler. Güvenlik kameralarını parçalamışlar. Tam tüpü almış çıkarken 2060 yılında oldukları için ışın silahıyla biri yakalanmış ve diğerleri de can havliyle kaçmaya başladılar" diye anlattı bilge. Aklımda o uzaylıyı kurtardığımızı hiç sorun yaşamayacağımızı hayal ettim. Kaç dakika geçti bilmiyorum ama bir süre sonra bizim üsün roketi geldi. Ben sinsice yaklaşarak sessiz sessiz roketin içine girdim. Safların hiçbiri farketmedi .D Roketle bir kaç dakika sonra da dünyaya yönelmeye başladık. Dünya'ya inip herkes roketten çıktıktan sonra ben hemen roketten dışarı atladım. Birşey farketmiştim ki bizim üstekiler ne kadar sık uzay seferine çıkıyorlardı. Şimdi bu umurumda değildi çünkü uzaylı dostlarımdan birini kurtarmam gerekiyordu. Büyük ustat nerede yaşıyordu bilmiyordum ama bu şehirde üstadı herkes tanıyordu ve kime sorsam bilirdi. Kendimi üstattan eğitim aldığım için şanslı sayıyordum. Çünkü herkes büyük üstattan eğitim almak istiyor ama hiç biri de benim kadar şanslı değildi. Benim üstattan eğitim almamın sebebi babamın ticaretten üstat ile ortak olması idi. Babamı da özlüyordum uzayda kaybolduğumdan beri. Hep uzayda babamı bulmayı umuyordum. Bu yüzden astronot olmak istememin sebebinin atamdan geldiğini öğrenmiş oldum. Sokaklarda astronot kıyafetim elimde gezinirken bir adama "Büyük üstat nerede?" diye sordum. O da "Şu sokağa girince eski hirkat ganimesinin yerinde" dedi. Ben de köşede oturan adama teşekkür ettikten sonra eski hirkat ganimesinin yerine doğru yöneldim. Köşeyi dönüp yerin önüne geldikten sonra büyük üstadı gördüm. Bağdaş kurmuş sessizce oturuyordu. Meditasyon yapıyordu sanıyorsam. "Üstat" dedim ve ellerimi birleştirip başımı onun önünde eğdim. Üstat hareketsiz pür dikkat yere bakıyor ve sessizce oturuyordu. Meditasyon bu kadar yoğun olabilir miydi? Ben biraz endişelendim ama üstat ta işini her zaman bilirdi. Oturdum, onun gibi bağdaş kurdum ve beklemeye başladım. Tepki yoktu. Yoksa, yoksa üstat ruhunu mu teslim ediyordu? Acayip endişelendim. "Üstat, üstat" diye bağırdım beni duymasını istercesine. "Üstat, üstat!" dedim tekrardan. Duymuyordu. |
|
 |
|
|
|
|